25 Şubat 2024 Pazar

günaydın

bazen güzel bir rüyadır hayat
her şeyin tozlara karışacağını bilsen de
sıkı sıkı sarılırsın yalancı düşlere
duymazdan gelirsin alarm seslerini
ki o sesler bir vakit en güvendiklerindi

uyanırsın eninde sonunda, 
o zaman anlarsın 
rüyandaki o güzel şehrin kalabalığı
biraz daha uyusan seni boğacaktı
aşk diye yazdığın yalnızlığı
yalnızca kabuslar okuyacaktı

günaydın
ben, dün gördüğün rüyada bir yanılsamaydım
suyun üzerinde ya da bir ağacın gölgesinde
senden geriye kalan o son ruh parçasıydım
beni fark ettiğini biliyorum ve görmezden geldiğini
olsun, artık nasılsa beni unutamayacaksın
yaranın ancak üstünü kapatabilir insan, acısını atlatamazsın

21 Şubat 2024 Çarşamba

çoban yıldızı

yaklaş bana
biraz daha
şimdi
değerken canıma canım
bir masal anlatacağım sana

uzaklarda
iki nehir arasında
ufak bir köy varmış
bu köyde
güzel bir kız yaşarmış
elindeki elma sepeti
yüzündeki gülümsemesi
örgü örgü saçlarıyla
bu kızı herkes tanırmış

herkes ona hayranmış

bir kişi hariç

uzaklarda
iki köyün arasında
ufak bir dere akarmış
bu derede delikanlı bir çoban
her gün yüzünü yıkarmış
asık suratının yansıması
gördükçe onun da canını sıkarmış ya
ne yapsın
o gülmek için yaratılmamış

yine böyle bir günde
kaçmış çobanın keçileri 
seslenmiş önce
"hey sizi yaramazlar neredesiniz?" diye
sonra aramaya başlamış
yürümüş, yürümüş
yürüdükçe gündüzü geceye
ayakları çimene
gözleri yaşlara karışmış

o yaşa kadar hiç ağlamayan çoban
artık yaşlarını gözlerinde tutamamış

sabah olmuş
yol yok
iz yok
ses, seda yok

ama başka bir şey varmış işte
delikanlı, güzel kızı görmüş 
başını yattığı topraktan çekince
bir bakmış ki

sabah olmuş
yolu aydınlanmış
bir meleğin izinde
ses de seda da işte orada
tam karşısındaki
elma ağacının altındaymış

"merhaba" demiş 
demek istemiş de
sesi çıkmamış delikanlının

neyse ki 
halini gören kız
ona acımış
bir elma almış avucuna
önündeki bitkin çobana uzatmış

"acaba ne desem" diye düşünmüş delikanlı
"bu bir melek olmalı, melekler benim dilimi anlar mı?
 benim dilim bir melekle konuşacak kadar yaman mı?
 teşekkür etsem anlar herhalde
 yoksa sesimi beğenmez de kaçar mı"

"hayırdır çoban, neden bir şey demiyorsun
yoksa beğenmez misin bu ormandaki elmaları?"

"sağolasın, ben ne bu ormanı bilirim
 ne de daha önce bu elmadan yedim
 çok yorgunum ve şaşkınım
 dün bütün keçilerimi kaçırdım"

çatlamış dudakları sulu elmayla buluşunca
bir şelaleden su içmiş sanki kana kana
hele bu elmayı veren elin sahibiyle konuştu ya!
koşsa koşarmış cihanı baştan başa

"burası hangi köyün ormanı ?"

kız cevap vermemiş

"adın ne?"

kız sessiz, sadece çobanı izlemiş

bir müddet konuşmamış ikisi de

sonra çoban sordu çaresizce

"yoksa yabancıyım diye köyünüze
 pişman mı oldun elmayı verdiğine ?
 öyleyse sal beni toplayayım ne kadar elma varsa
 bu eski ormanın gölgesinde
 sereyim eteklerine"

gülümsedi güzel kız hafifçe

"ondan değil de, üzüldüm biraz haline
 yabancıların yolu bir kere düştü mü bu köye
 bir daha dönmezler evlerine
 ben seni elden görmemiştim
 elimdekini bilirsin demiştim"

anlamamış delikanlı bu sözleri
geldiği yol belli, tamam biraz karıştırmıştı
biraz da sersemlemişti belki
ama dönmezse 
çok üzülürdü keçilerin sahipleri

"ama özleyen çıkmaz ki beni"

yıllar önce ölmüştü çobanın ailesi
bir o kalmıştı geriye bir de dedesi
iki sene olmuştu dedesi gideli
geriye bir taş mezar bırakmıştı bir de çoban değneği

sanki okumuştu kız, onun aklından geçenleri
önce hüzünlendi, sonra gülümsedi

"haydi gel köyümüze gidelim" dedi

keçilerim diyemedi çoban
onlar gittikleri yerden memnunlardı
yoksa bu zamana kadar geri dönmezler miydi?

iki nehir arasında
bir köye vardılar
yürürken canı acımıyordu artık çobanın
sanki ayakkabılarındaki yırtık düzelmişti
ne açlık vardı, ne susuzluk
halbuki sadece bir elma yemişti

derken, güzel kızın yanı başında gülümserken
dondu kaldı 
köyün girişindeki al yazmalı kadını görünce
dizlerinin üstüne kapandı
"ana" diye fısıldadı havaya
hava bu sözleri taşıdı
taşıdı
taşıdı,
"ah yavrum" oldu karşılığı

o an anladı delikanlı çoban
o ormandan aslında hiç çıkamamıştı
biraz sonra babası yaklaştı yanına
teşekkür etti güzel kıza
elini attı oğlunun omuzlarına
"haydi" dedi "koş ananın yanına"

önce ağır adımlar
peşinden geldi yağmur
fırtına

gülümserken güzel kız

inanmıyordu bir yandan olanlara

herkes ona hayrandı

çoban ise ölümüne aşıktı

karışırken bedeni toprağa
alev alev kalbi tüm nehirlerin üzerinde parlayacaktı









12 Şubat 2024 Pazartesi

ilan

yürüyorum, koşuyorum
düşüyorum
her gün aynı sesin peşinde
bir ömrü tüketiyorum
                                dedim usulca                                   

sesim var nefesim yok
öyle bir hayat ki bu
ne sen varsın
ne de sensizlik yok
                              dedi yaşlarıyla

gülümsüyorum, anlatıyorum
küsüyorum
her gece aynı gözlerin izinde
bileklerimi aynı yerden kesiyorum
                             dedim utangaçça       

özledim seni, özürüm yok
öyle bir hata ki bu
ne sana gelesim var
ne de geleceğim yok
                           dedi uzaklaşınca


sana bakıyorum

yine toplamışsın kara bulutları üzerine kaçışacak hepsi aslında bir savursan eteğini yine biriktirmeye başlamışsın yağmurları gözlerinde kap...