12 Aralık 2008 Cuma

Celesya

yalnızlıktan değil de
sensizlikten sıkıldım
zamanla değil de
kederle yaşlandım...
gözlerim
ruhum
hatıralarım için
bir liman aradım
rüzgar hep senden doğru esti
hiç birine yanaşamadım
ve her biri bir parça nefesti
dudaklarımız birken olduğu gibi nefessiz kalamadım

r.i.h

I
Odası karanlıkla doluydu. Ufacık bir mum ışığıydı sadece sigarasını bastığı küllüğü görmesini sağlayan.Gözyaşlarını artık silmiyordu.İnsanların ısıran bakışlarından, evine sığınalı dört gün olmuştu.Dört gün ve hala içindeki o çivili, yapışkan acıdan kurtulamıyordu.Anlayamadığı hayat onu sonsuza kadar terketmiş bir sevgiliydi artık.
Ellerini mumun ateşine yaklaştırdı, ellerini nasıl kan içinde bırakmıştı? Hatırlayamıyordu.
Güldü...Gözyaşları son kez dudaklarından süzülürken, yağmur penceresine öfkeyle çarparken haline güldü.Yaşadıklarını hatırlayamaz hale gelmesi ne kadar sürerdi, güneşi unutmak mı zor olacaktı, anıları unutmak mı...Son damla da düştü ve kabullendi.O var olduğu şeydi ve hatırlamak onun kaderiydi.

II

Herşey 1 hafta içinde olmuştu. O koca şehrin içinde, kendini rahat hissedebildiği tek yerdedi.Adına bakmayı bile gerek görmediği o bara ilk kez ne zaman gittiğini hatırlamıyodu.Tek bildiği, o yerin köhneliğinin ruhuna iyi geldiğiydi.Tek başına içip, tek başına ağlamak...Tek istediği bunlardı.Bu her zaman böyle değildi.Bir zamanlar sevdiği insanla buraya gelir, birbirlerini içine düştüğü harabeden çıkarmaya çalışır,bazen de bunu başarırlardı. Ta ki onun izini kaybedinceye kadar.Bir sabah aralarındaki tüm yollara çığlar düşmüştü sanki.O sabah, o akşam daha sonraki onlarca akşam o bara, gidip bekledi, bir kere görse yeterliydi, onun sevdiği ölmemeliydi.Bu gece de gelmedi diye düşündü altı gece önce, ölümü asla yanındayken görmemişti.

III

Derin bir nefes çekti kendisini dışarıya atmadan önce, o lalabalığın iğrenç nefesine karşı sadelik ve yalnızlıktan son bir nefes çekti.Dışarıya adım attığında sokağın boşluğu karşısında önce şaşırdı sonra bir sigara yaktı...ve düşündü...ve yürüdü.Herşey o sesi duyana kadar sürdü
"Merhaba"
Sigarası ağzından düşerken yerini gözyaşları aldı. O sevdiğinin sesini hep tanırdı. Ya yanılıyorsam korkusuyla geri döndü.Gölgelerin içinde o tanıdık yüz hatlarını gördü
"Canım"
Sarıldığında ağzından sadece bu kelime çıktı.
Önce buz gibi bir beden kesti mutluluğunu. O sıcaklığıyla yüzünü kızartan yanaklar gitmiş yerini toprak kokan soğuk bir deri almıştı.Kaçmaya çalıştı...Bir betondan çıkmaya çalışmaktan farksızdı.
İki uzun diş boynuna saplandığında anca kendini bıraktı sevdiği adamın kollarına. O ölümü sevmişti, ona kavuştuğuna sadece mutlu olabilirdi.Yavaş yavaş tükendi kanı...çok yavaşşş.

IV
İki gün sonra uyandı.Sanki yüzyıllardır birşey yememiş gibi açtı. Ne sevgi, ne de nefret, tek istediği artık bir damla sıcak kandı.Uyandığı karanlık odayı birden bir koku doldurdu. Korku ve çaresizliğin baharatımsı kokusu. Ogün ilk canını aldı, ilk kez gerçek doyumu tattı, her damla kan için gözyaşı akıttı,ama o açlık...dayanılmaz açlık, onu ölümle kutsamıştı.
Hayır o olduğu şeydi, o bu şehrin gecesinin en yeni vampiriydi ve dört gündür dudakları kan görmemişti ve bir vampir için kan tüm günahları örtebilirdi.



Üç Mevsim

öylece çıkıp gitmenin üzerinden kaç ay geçti? unutursun ayları geldi önce rüzgar kulaklarıma hep "boşver unutursun, değmez" gibisinden duyduğum ama anlamdıramadığım sözleri söylüyordu ve ben elimde şaşkınlıklar sensizliğin fazlalıklarını bir kenara koymuş bekliyordum.
sonra yalnızlığın soğuk ayları başladı kömürüm sigaram oldu yüreğimi içkilere dolayıp çıktım bu kaybolmuş sokaklara. senden bir parça iz aradım, sana sinir oldum, senin için ağladım çok sabah uyumadım rüyamda seni görme korkusuyla, rüyada da olsa seni böylesine berbat halde karşılamak istemezdim, senin birisine "aşkım" dediğini duyana kadar, oysa kış sonuna kadar ben hiç bir eve girmeyip hep bir köşe başında seni beklemiştim.
ezanlar okunuyordu, ben küfrediyordum sana. yağmur yağıyordu tuzlu damlalar geliyordu dudaklarıma.yine yağmurlu bir sabahtı haber geldi bana; girmiştim sensiz son bahar'a...çevremde sonunda kimse kalmamıştı sensizliğin, çaresizliğin alçakça ezikliği dışında."artık saçmalıyorsun, kaç ay geçti" gibisinden sözler sarmıştı etrafımı ki sen rahatça yaşıyordun bu sıralarda, beni anlamayan ruhları kovdum etrafımdan birer birer.biliyordum ne kadar uzak olurlarsa bana sonbahar'a o kadar üzülecekler.
şimdi bir mavilik üzerindeyim, son baharımın son günü alışamadım sensizliğe üzgünüm, kalbime yenildim üzgünüm, bu boşluk uzar gider biliyorum, son şarabıma kanımı karıştırdım akşam yemeğimde kaşarlı zehirli tost yaptım...gidiyorum böyle acizce yaşamaktansa isyanın doruklarına çıkıp ordan cehenneme atlıyorum..

sana bakıyorum

yine toplamışsın kara bulutları üzerine kaçışacak hepsi aslında bir savursan eteğini yine biriktirmeye başlamışsın yağmurları gözlerinde kap...