bir parça ışık sızardı dışarıya
sana uzanabilecek parlak olmasa da
fark ediliyordu köhne karanlığımda
umut denecek kadar ısıtmazdı içimi
ancak,
beni öldürecek kadar küçük de değildi
ömrüme vurulmuş bir kilit gibi
gözlerinin rengi gibi
kaybolmuş bir ilkbahar mevsimi gibi
var olduğunu anladığım gün
hiç bitmeyeceğini öğrendiğim
zerafetle süslü hasretin gibi
bir paçamı yakardı
yaktığı yerden beni fırlatıp
fırtınaya karıştırıp
yine senin önüne
dizlerinin en diplerine atardı
peki şimdi kessem damarlarımın mavisini
madem karışmışken söz ve gözlerinin rengi
yüzüme fırlayacak kanın tadı, anımsatır mı seni ?
ölümün kesif kokusu ne kadar doldurabilir ki geceyi
ne anlamı var ki
ağır ağır sızarken kan bileklerimden
geceyi dolduran "biz" değilken
sözlerim bitmeden ışıklar sönerken
ne anlamı var
yokluğunda sürdürülen varlığın beni umursamazken