18 Haziran 2009 Perşembe

sessizlik çok derin, 
yağıyor damarlarımdan
duygular fırlıyor karanlıktan
yokluğundan...

söylesene
tabutuna sığdı mı zaman
yer kaldı mı canımdan

can dediğim bir nefes sigara dumanı
birkaç şarkı
bir de.. şarap rengi bakışları

rüzgarda dalgalansa sesin
titrese sonbahar
ne güzel olur du kahrolmak
ellerinde açınca papatyalar

bu sabah kızımız uyandırdı beni
gerçek hayatta çok kaldın biraz düş gör dedi
sorgulamadım varlığını
gözleri senin kadar sıcaktı
daldım gittim

rengarenk bir ülkede
uçuşuyordu saçların
gülüyordu yüzün
beni çağırdığında anladım
sen bana cennetin armağanıydın
ve sadece orada var olacaktın

dünya bizim salıncağımız
iki oynar bıkarız
sonsuzluktur yuvamız
ve söz veriyorum
sonsuzluğun yeşil gerçeklinde
gerçek biz olacağız

....

ben seni şakacıktan sevdim
oynarken toz kaçtı gözüme
ondan böyle yaşlı gözlerim

masustan öptüm 
dudaklarınla kalbinin arasından
gofret kırıntılarını bitirmekti hedefim
birde...çok polisiye film izlemiştim

o güzel sözler hep yalandı
zaten
yüreğim leblebi tozlarına bulanmıştı

çok üşümüştüm seni sevdiğimi söylerken
o yüzden çıkamadım o günlerde evden
hasta olmuştum sen bana gülerken

yüzümün kızarmasını ne sanmıştın
yoksa o ağaca o günü sen mi kazımıştın

ben şakacıktan öldüm 
biliyor musun
şakayı uzattı annem babam...gömüldüm
haydi gül ne duruyorsun

ağlama artııık toprağın altına gömmüştük oyuncaklarımızı
ağlama şaka yapmıştım dedim aşkımızı
bak gökyüzüne kuşlar ne güzel uçuyor
sen onların gerçekliğinde mutlu ol
kurtcuklar beni şakalarımla seviyor

haydi git

şakaydı hayat
...........................................................

gülümsemelerini gerçekleştirmen için bir şaka farzet beni...

are you there' angelica?

beklemekten sıkılıp, sıkıntıdan kendimi yorgun ve beyaz örtüsüyle kendi kanımdan biri hissi veren kaldırımlarda yürümeye verdiğimde bir kez daha anlıyordum sana nasıl da ihtiyacım olduğunu. hayat mavilikten arınmış bir gökyüzüyken şaşkın martılar gibi sürünürken gözlerim ve hayallerim...sen nerdesin..meleğim...iki ansız zaman arasına sıkışmışken benliğim, sen ve gidişin arasında bir yerlerde kanser olmuş sana son kez salladığım şu el...bilmiyorum sadece yazıyorum ve sorular geçiyor beynimden, harabelerde dolaşan ufak sinekler misali ufak bir hayat belirtisi, olmasa kendimden en ufak parça bile kalmayacak, olsa taşlaşmış ebediyetime zarar... zaman geçerken cevaplar hep aynı kalıyor, kötülük dolanırken gülümseyen kahpe bedenlerle..meleğim yüzünün bir toprak parçası altında, bastığım karlar altında, kapkara gökyüzü altında olması ağır geliyor

orada mısın ?
keşke olmasaydın
bu bir arayış
başka bir yerde olman üzerine
başka bir neden olman üzere

dip

ne vakit topraklar sardı yıldızlarımı
ne vakit sustu gökyüzü, kurudu yaşları

bir mevsim vardı hani, sabah sen açardın gözlerimde
söylesene..hangi kara kış mühür oldu gül yüzüne

şimdi 
içimde umut kardelen misali
duruyor bembeyaz kalbin içinde
donmuş nehirler gibi
bekliyor sımsacak gülümsemelerini kederler içinde

bir ben vardı hani ağır ağır yaşardı sensizlikte
şimdi yaşıyorum ağırlığını aşkın umudun sen halinde

sana bakıyorum

yine toplamışsın kara bulutları üzerine kaçışacak hepsi aslında bir savursan eteğini yine biriktirmeye başlamışsın yağmurları gözlerinde kap...