Birine bir şeyler çizip, diğeriyle de uçak yapacaktım. Odamın dışındaki delilerden uzak durabilmek için uzun süredir uçak gibi davranıyordum. Bunun sonucunda ise bir arkadaş istememin garip olduğunu düşünmüyorsunuzdur herhalde. En azından o gerçekten havalanacaktı.Planıma göre, uçan dostumun peşinden koştuğumu gören hasta bakıcılar ve doktorlar kendi aralarında "olmuş bu,"diyeceklerdi ve bana yeni bir menü sunacaklardı.Yeni bir ilaç menüsü, burada yaşayabileceğim en büyük değişiklik olacaktı.
Beyaz haplardan gına gelmişti. Beyaz haplar artık beni uyutmuyordu, sadece kısa bir süre için avutuyorlardı o kadar.
Kırmızıların ise başından beri ne işe yaradığını zaten anlamamıştım. Ama tahminimce bir işe yaramadıklarını düşünmem benim için iyiydi. Sonuçta gerçekten deli biri olsaydım o ilaçların işe yarayıp beni kendime getirmesi gerekirdi. Gerçi buraya geldiğimden beridir espri anlayışımı kaybetmeye başlamıştım, eğer bu iyileşme sürecinin bir parçasıysa bunu kabullenmek gerçekten zor olacaktı. Nereden geldiğini hala çözemediğim deniz kokusu bir kez daha burnum derinliklerine işleyince hediyelerimin geldiğini anladım.
Kağıdın birine bana verilen, kendimi öldüremeyeceğim, boya kalemleriyle bir uçak pisti çizmeye başladım. Çizimin yarısına geldiğimde kendimi öldürmek için sivri uçlu kalemlere ihtiyacım olmadığını fark etmiştim.Bunun için tanrı bana bir çift el vermemiş miydi? Evet sanat ruha iyi geliyordu.En azından bulanmaya başlamış zihnimi açıyordu. Gülümsedim. Gülümseyince aklıma önce o güzel kadın, sonra da birkaç dize geldi.
"Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinde,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken.."
Aklımda Nazım'ın dizeleri, kalbimde sadece güzel diyebildiğim bir kadının nefesi varken yaşamaya devam edemezdim. Sadece yaşayabilirdim. Nankörce ya da hoyratça olduğunu sorgulamadan, bir daha gerçek deniz kokusunu içime çekip çekemeyeceğimi bilemeden sadece yaşardı insan.
"Yağmur mu yağıyor ?" diye bağırdı deli öğretmen. Odanın penceresi yoktu. Bugüne kadar çatıya damlayan tek bir yağmur damlasını duymamıştım.
"Ne yağmuru hocam?" diye karşılık verdim.O bana sesini duyurmak için bağırırken, ben de gür bir sesle seslenip oyunu devam ettirmiştim.
"Uçak ıslanmış ya ."
Ağladığımı o zaman fark ettim. Sesimdeki çatallıklar da şimşekler olmalıydı onun için. İlaç saati geliyordu. Hemen gözlerimdeki yağmuru silip çalışmaya devam ettim. İlacımı almaya arkadaşımla gitmiştim. Gerçi o benden hızlı gidiyor diye biraz bozulmuştum ama bir şey demedim. Sonuçta benim yolum yağmur bulutlarıyla çevriliydi.
Yarın mavi bir güneş doğar mıydı?
----
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder