12 Eylül 2016 Pazartesi

Gece,arka sokağın yalnızlığı bir başka kokuyordu, sokağa adımını veren sevgilinin gözlerideki ayrılığı hemen tanıdım. Kendisi bir zamanlar benim yoldaşım olmaktan çekinmeyen karanlık bir zaman diliminin tadına karışmış ve şu an benden ayrılmak için kelimle seçiminde bulunan kadına rast geldiğim güne kadar görevini layıkıyla yerine getirmişti.
"Anlıyorum," dedim sıkıntımı gizlemeye çalışmadan.
"Hayır...Nasıl?" dedi gözlerini kırpmadan.
Büyütecek bir geleceğimiz olmadığını şimdi ona anlatacak ben miydim? Gülümsedim. Hiç beklenmeyen anda kalbe dokunan sinir uçları gerginleştikçe iç organları parçalar ve dudakların gülümsermişçesine kıvrılmasına neden olur.
"Bir ara eşyalarını alırsın. İyi geceler."
"Peki."
Lafı uzatmamı bekliyorsa da, burnumu çeke çeke yol üstündeki masum taşlara tekme atmamı umuyorsa da benden koptuğu vakit boş bir hevesin azgın kucağına oturduğunu söyleyebilirim. Bu hevesler zaten ilişkimizde hep yatağın baş ucunda duruyordu. Bir zamanlar nida içerisinde sahiplenme eki kazanan kadının ise fark etmediği şey benim fark ettiklerimin fazlalığı olmuştu.
"Keşke," diye geçirdim içimden yarı bilinçsiz halde "Keşke çayı fazla demli sevdiğim için ayrılsaydın benden, hem bir isim vermiş olurduk sevgisizliğe hem de soranlara anlatması kolay olurdu şirretli geçimsizliğimizi."
Bir ağaç dibine kurulup tüm kötülüklerin anasına saygılarımı sunmaya başladım. Sevgim, vücudumdaki alkol seviyesiyle doğru oranda artarken hayal kırıklığı ve nefretin gözlerime kattığı ağırlıklar yavaş yavaş kendini şaraba karıştırma arzusuyla dudaklarıma süzülmeye çalıştı. İşte soruların gelmesi de sorunların yan etkisi olarak tam o anda tezahür etmeye başladı.
Hangi terazi ölçebilir insan duygularını?
Şu anda nasıl bir mesafe ölçütü doğru sonucu verebilir ki sarhoş benliğim ve bencilliğin arasında? İkimizin arasına girebilecek kadar büyük müydü bu dünya?
Hangi dili kullanmalı insan saçmalarken yahut daha kötüsü saçmalığı anlatma derdine kapılmışken.
"Özlemek güzel olacak lan aslında, özledikçe daha geç yaşlanmaz mı insan," dedim gözlerimdeki ihaneti tenimdeki boş vermişliğe silerken yamacıma is gibi sinmiş bir kediye.
Sabah gözlerimi tanımadığım bir odada açıp, istemsizce böbreklerimin alınıp alınmadığını kontrol ederken kedinin bana gülümsediğini hatırladım ve hemen ardından kafama inen darbenin keskin acısını.
                                                                           1

Gözlerimi açtığım odanın ağır vanilya kokusu az kalsın beni tekrar bayıltacaktı ki son bir gayretle doğrulabildim.Uzamaya yüz tutan saçlarımı parmaklarımla aralayıp başımın ağrısının fiziksel yansımasına hafifçe dokunmak ağrıyı arttırmaktan ve kelime dağarcığımda olduğunu dahi bilmediğim küfürlerin ortaya çıkmasından başka bir işe yaramadı. Birkaç dakika sonra algılarımın eski haline dönmeye başladığını düşünürken ve olan biteni anlamaya çalışırken telefonla konuşan bir kadın sesi tarafından tekrar soru işaretli cümlelere ve bol ünlemli hislere kendimi maruz bırakmaya başladım.
"Neredeyim," demek için ağzımı açtığımda sesimin çıkmadığını fark edip ellerimi adeta vanilya kokusuyla yıkarcasına yüzüme sürdüm ve kadının eflatun rengi sesine dikkat kesildim. Heyacanlı fakat tane tane anlattığı olaylar sanırım benimle ilgiliydi, etrafımda benden başka kafasında kocaman bir şişlik olan kimse yoktu nihayetinde.
"Hande, tamam ben salağın önde gideniyim de Allah aşkına o adamın bizim yerimizde ne işi vardı aklım bunu hala almıyor. Evet ya aynı renk aynı tip gömlek vardı, ya kızım saçı bile aynıydı diyorum sana..."

Hiç yorum yok:

sana bakıyorum

yine toplamışsın kara bulutları üzerine kaçışacak hepsi aslında bir savursan eteğini yine biriktirmeye başlamışsın yağmurları gözlerinde kap...