24 Temmuz 2015 Cuma

Bella, Merhaba !

 Uğruna dökülen gözyaşları, damarlarımdan sızan ince ve pis kana karıştı.  Bella ! Daha kaç ceset gerekli, senin güzel kokunu,o narin vücudunu bu leş Paris sokaklarında bir ibadet yeri gibi görenleri etrafından uzaklaştırmam için. Daha kaç erkeğin boğazını parçalayıp çiçeklerle dolu mektuplarla süslemem gerek !
İdam edilmek, giyotinin parlak adaleti altında sana son kez bakabilmek olacak bu aşığının kurtuluşu. Biliyorum...Ah Bella, cehennemi andıran kızıl buklelerin o süt rengi göğüslerine uzanırken ne de güzel bir tezat oluşturdun şu kısacık aklı selimliğime. Masmavi gözlerin mutluluğumun umutsuzluğa yelken açtığı bir deniz, ince elmacık kemiklerin dudaklarımı kesip atmak isteme sebebim oldu.
Ah Bella!
Ne de güzel şakıyorsun verandadaki tozları süpürürken. Ne de güzel gülümsüyorsun şu kalleş varoluşa inat...
Ve şu hayattaki tüm korkularıma inat,o gülümsemene karşılık vermeyen adamı öldürdüm önce. Ne kadar da şanslı bir adamdı oysa !  Uzun boylu, yakışıklı ve hatta zengin olduğunu ima eden giysiler giyen o minik asilzade, yolda geçerken seni ve adımlarını farketmeme gafletine düştüğünde yitirdim aklımı.  Sen pembe bir etek giyiyordun. Ben sırtımda bir un çuvalı, beyazın kirle sevişmesini sahneliyordum. Sen her adımda sanki bir dans figürü yaratıyordun, ben dizlerimin titremesini önleyemiyordum. Ve sen o mösyö'nün gözlerine bakarken ben sadece ikinizin ne kadar yakışacağınızı düşünüyordum.
Hayır, hayır...Seni kendime yakıştıramazdım. Bu sana hakaretlerin en büyüğü olurdu ! Sen o uzun, saçları altın gibi parlayan beyfendinin kollarının arasında olmalıydın. Senin deniz gözlerin, onun soluk bakışlarına hayat verecek birlikteliğinizden Babil'in asma bahçelerine yakışır güzellikte nice güzel geceler doğacaktı.
Hayır, seni kendime yakıştıramazdım... Ben kir rengi, kemikleri Tanrı'nın nimetlerine küfretmiş bir iblis gibi tek tek ortaya çıkmış bir adamdım. Cebimdeki birkaç bakır para tüm geleceğim sayılırdı. Bu geleceğe seni hapsetmek akıl kârı değil, düpedüz delilik...olur du...
Bella ! Aklımı başımdan almak senin  kaderin miydi?
Sana aşık olmak, seni arzulamak benim cehennemim mi?
Ölmüş gitmiş ailemin yüzüne bakmaktan alı koyma beni ! Sana aşık olmak, ibadet olmalı değil mi ?
Ben bu düşüncelerle kavrulurken, bu düşüncelere rağmen ayakta durabilirken...
Sen o beyfendinin gözlerine bakıp gülümserken, birbirinizin yanından medetsizce geçerken...
Bir cani olmaya karar verdim. Nasıl senin bakışlarına karşılık vermezdi bu soysuz köpek. Bu aşağı ruh bile senin varlığında imana gelirken, o Tanrı'nın özendiği kul, nasıl olur da seni görmezden gelirdi.
O gözleri taşımasının anlamı neydi? Peki ya diğer organları ? Hepsini çöplüğe atmam yerinde olmaz mıydı?
Bella ! Hak vermiyor musun bana. Bunca zaman gölgelerde aşkını fısıldamış bu adam, can vermek üzereyken güneşli bir Paris sabahında, halen yüz mü çeviriyorsun bana ?

Hiç yorum yok:

sana bakıyorum

yine toplamışsın kara bulutları üzerine kaçışacak hepsi aslında bir savursan eteğini yine biriktirmeye başlamışsın yağmurları gözlerinde kap...