19 Ağustos 2015 Çarşamba

loş

mum aydınlatıyor geceyi

karanlık çaresiz

kabuslar nefessiz şimdi



titrek bir alev

saçların misali

parlatıyor efkarımı

söndürüyor neşemi

farkına varmadan

terk ediyorum

sana ait bu şehri



bir kuzgunun kanatları altında

istanbul sokaklarında

içime sızan alkol kokusu

karışırken

dudaklarımda tüten hatıralara

merhaba diyorum

senden çok ama çok uzaklara



artık ne zaman

görsem titreyen bi karanlığı

yada sevgisiz bir canlıyı

geliyorsan aklıma

anlarım

gidememişim fazla uzağa


15 Ağustos 2015 Cumartesi

seni özlemek 
keyif vermiyor artık
biliyorum ya
takvimler artık hep "aralık"
geceler sadece karanlık
bir zamanlar gülen yüzüm
şimdi
berbat bir vesikalık

1 Ağustos 2015 Cumartesi

1. Bölüm (Bella 3. Kısım)

"Grou, "Bella"sının küçümseyen gözlerine denk gemekten öylesine korkuyordu ki; birkaç dakika içerisinde boynu vurulacak ve sonsuza kadar sonsuzluğa karışacak olmasına rağmen aşağıya eğdiği başını önünde uzanan kalabalığa doğrultamıyor, feri sönmüş gözlerini açamıyordu. Gerçi bizim sevimsiz aşığımız kendi kendisine, korkusunun kaynağı olarak o kalabalığın içerisinde Bella'sının yokluğunu fark etmek olduğunu söyleyip dursa da...Nihayetinde  uğruna nice canlar aldığı cancağızının varlığından habersizce yaşamına devam etmesi, derbeder yaşamının ona anlamlı gelen tek bölümünün de aslında beyhude bir çabadan öteye gitmediğini giyotinden daha acı şekilde gösterecekti.

Halbuki korkmayıp gözlerinin hükmünü verenlere doğrultsaydı.  Yitmek üzere olan hayatında bir kez kendisi için cesaret gösterebilseydi Bella'sının ona gururla baktığını görebilecekti. Heyhat! Belki de Grou mutluluk içinde ölecek ve kanı idam edileceğin o toprağın üzerinde bir çiçeğe hayat verecekti.

Evet, Bella ona gururla bakıyordu. Nihayetinde şu zalim dünyada zalimlerin en zerafetlisi kendisi olmuştu, bunu da az sonra hiçbir şeyden habersizce nihayete erecek olan 'zavallı aşığının' gayretlerine borçluydu. "

Ah benim zavallı aşığım... Seni fark etmediğimi düşünüp de hıçkıra hıçkıra ağladığın gecelerde bile gizliden gizliye izlerdim senin o değişken, değişmeye mecbur hallerini.

Eski ve pis kıyafetlerinlle, sanki onları kirletecekmişsin gibi, utana sıkıla çimlerin üzerine ürkekçe uzandığında, sonrasında gözlerinde kocaman bir boşlukla kıyafetlerini Maubuêe Çeşmesi'nde yıkamaya çalıştığında, hatta akıl yoksunluğundan kedi,köpeği karşına alıp onlarla birer arkadaş gibi konuştuğunda bile benim bir gözüm hep üzerindeydi. Lakin sen bana duyduğun aşk ile gözlerini ve kalbini öylesine mühürlemiştin kai ey çaresiz mahlukat ! Eteğimi sürüye sürüye yanından geçsem bile beni fark etmezdin. Öyle ya senin için bir hayaldim, ve senden uzaklaştıkça gerçekleşebilirdim.

Kollarında uykuya dalmakta hiç beis görmediğin Seine Nehri,  senin gibi çaresiz ruhların gözyaşlarıyla dolu gibi gelmeye başladığında gerçekten sana uzanabileceğimi hissettim. Paris'in tüm ihtişamı barut ve kan kokusuna karışmışken, senin burnunun direğini sızlatan şeyin yuva bellediğin çöplükler olması ne kadar da acı...

Gerçi tüm bu ülke dışı süslü bir çöp kutusundan başka neydi ki ?

Süslerinin ve ünvanlarının arkasına saklanmış fahişeler ve zevkleri uğruna gözleri kör olmuş alçak soylular mı olmalıydı Fransa'nın hak ettiği yücelik  ? Benim, sokakta açlıktan ölmek üzereyken görmüş olduğum gerçekleri hangi Tanrı, hangi Şeytan sahiplenmişti ki bu güne kadar kral sahiplensin?

Grou, ruhu çoktan ikiye ayrılsa da bedeninin bir bütün olduğunu düşünen zavallı seni...Anlatsam sana yaşadığın hayatın ve deneyimleyeceğin ölümün gerçeklerini, inanmazdın bana değil mi ? Bu korkun da o yüzden işte, baksana gözlerime, sana lanet okuyan şu zavallıların yüzlerine baksana. Nasıl da içten içe senin gibi olmak istediklerini görsene !  Aldığın her can için en az yüz fransızın kurtulduğunu anlayabilseydin,  farklı şartlar altında kahraman ilan edileceğini bilseydin de sana veda etmem bu kadar zor olmasaydı.

Ah Grou ! Sana artık isminle hitap etmek ürkütmüyor beni. Bir yabancıydın, aşık oldun, benim tatlı cânim oldun, şimdi kanın devrime çiçekler açtıracakken neden "yoldaşım" olmayasın.

"Kalabalıktan bir kadın bakışlarını gökyüzüne doğru kaldırıp sessiz birkaç kelime söyledi. Bu kadın Tanrı'ya ne inanmamazlık ediyor, ne de O'na güveniyordu. Yaptığı şey sadece az sonra yitip gidecek, insanfsızca aldığı tüm  canlara rağmen masumiyetini kaybetmemiş aşığına, rahatlaması için rüzgarla gönderdiği bir parça teselli sözcüğüydü.

Grou, esen rüzgarı son kez atan kalbinde tüm şehveti ve güzelliğiyle hissettiğinde gözlerini açması gerektiğini anlamıştı. Kalabalığa baktığında ağır ağır kalkan birkaç yumruk gördüyse de umursamadı, o kalbindeki son esintiyi ona bahşeden sevdiğinin oralarda bir yerlerde olduğunu anlamıştı, ve artık son göreceği şeyin sade özgürlük sembollerinden öte bir şey olacağını biliyordu."  

Sefil (Bella 2. kısım)

Sana biraz sefaletimden bahsedeyim ey sevdiğim. Senden gelecek en ufak duygu, acıma bile, kabulümdür. Belki de kafam yerinden ayrılırken bu acıma duygusu bana bir kez, tek bir kez bakmanı sağlar...

Yaşadığım bir evim yoktu. Orada burada kazandığım paralar belki altı, yedi  tane sefilin kaldığı o köhne odalardan birinde kalmama yeterdi. Ancak...ancak ben seni gördüğüm güne kadar babamızın lanetine uğradığımı ve onun rahmetli havalarıyla belki, ama belki birazcık kutsanacağımı düşünür ve gecelerimi sokaklarda geçirirdim. Kimi zaman Seine nehri kenarında çürümeye bırakırdım kendimi, kimi zaman da çingenelerin konuğu olur, onların şaraplarıyla ve günahkar tutkularıyla uykulara dalardım.  Ama en sevdiğim, yani irademi en çok sınayan geceler hep Paris'in taş sokaklarında geçti. Etrafımda fareleri bile afiyetle midesine indirebilecek insanlar varken topladığım otlarla beslenmek bana daha doğru geliyordu. Bazen kendime bu şarlatanlıktan vazgeçip, ölmemek için et yemem gerektiğini salık versem de her seferinde yanıma gelen bir kedi veya köpek beni bu düşüncelerimden alıkoyuyordu. Onların sevgisine ihanet edemezdim, tanıdığım tek sevgiyi mideme indirmek benim için bile alçakça bir davranış olurdu sevgili Bella'm.

Kim derdi ki sokaklarla lanetlendiğini düşünen sefil Grou'nun, gün gelip o sokakların laneti olarak anılacağını...

Ah Grou..Sefillerin bile tepeden baktığı rezil aşık! Şimdi fırsatın olsa kaçar gider misin? Yoksa kanlı ellerini Bella'nın dudaklarına sürme çılgınlığını aklından geçirdikçe, O'nun nezlinde Paris sokaklarını süslü cesetlerle kirletmeye devam mı edersin?

Ah Bella...Gözyaşlarının gül suyu olup döküldüğü o bahçeden ne vakit çıkıp gideceksin ?

Ah...Bella ! Acaba bir gün bu sefil aşığının mezarının kenarından geçecek misin ?

Tanrım, aklımı başımdan alan bir kadın, başımı gövdemden ayıran bir giyotin sundun bu sefil delikanlıya. Peki ya... Beni kabul edecek bir toprak parçası da ihsan ettin mi şu terk etmek üzere olduğum dünyaya?

sana bakıyorum

yine toplamışsın kara bulutları üzerine kaçışacak hepsi aslında bir savursan eteğini yine biriktirmeye başlamışsın yağmurları gözlerinde kap...