23 Ağustos 2024 Cuma

İstanbul

Kalabalık bir caddenin
Loşa çalan ara sokağında
Oturmuş, birasını içiyor
Elindeki fotoğrafa bakıyor
Dünya umurunda değil
Bir kuş pisleyebilir kafasına 
Ya da kıyamet kopabilir bir anda

"Sesleri duyuyor musun ?"
diye soruyor fotoğraftaki kadına
"Herkes nasıl da yapışmış hayata
Gacır gucur ruhları dolanıyor ayaklarına"
Öpüyor fotoğrafı
Kalbine götürürken sevdiği kadını
Bir fırt daha çekiyor sigarasından
Bir yudum içiyor birasından
Bir gün daha kapatıyor geri kalan hayatından

Ayağa kalkıyor, sendeliyor 
Elleriyle sıkıyor fotoğrafı
"Tutunacak başka neyim kaldı?"

Ağır ağır uzaklaşırken
Çıkmaz sokak yazan tabeladan
Bir şarkı mırıldanmaya başlıyor
Kimseye duyurmadan


19 Ağustos 2024 Pazartesi

Var

Bir kadeh roze şarap sarhoşluğunda
Gün batımının peşine takılıp gidesim var
Kaçan güneşi yakalayamasam da
Gecenin kovaladığı bir adam olasım  var

İkinci bir emre kadar sessizliğe kavuştuğumda
Kalbimdeki tüm fırtınaları açık denizlere dökesim var
Ölümün serin dudakları enseme yaklaştığında
O dudakları kanatana kadar öpesim var

17 Ağustos 2024 Cumartesi

iç dökme

İsteyerek yaşamıyorum bu hayatı. Acı ve kederden başka ne var ki? Yaşadığım her gün ölmüyor mu sanki içimde bir şeyler? Kalbimin arada bir parlamasının sebepleri sonuçsuz kalmıyor mu her zaman? Beynimde yankılanan seslerle mücadele edip duruyorum. 

"Neden böylesin?"
"Umursama"
"Kimse seni sevmiyor, sadece katlanıyorlar.."
"Zararlı bir alışkanlık kategorisine giriyorsun"

Bu seslere yenilmenin kıyısındayken sigara içmek istiyorum. Kanser düşündüğüm son şey. Bunu kendimden başka kimseye anlatamıyorum çünkü beni kendimden başka kimsenin anlamayacağını biliyorum. Tanrıya veya kutsal şeylere inanmıyorum bu sebeple kendi canımı alırsam herhangi bir cezayla karşılaşacağımı da düşünmüyorum. Ancak, aptalca bir huyum var : Umudumu tam olarak kaybedemiyorum. Bir an yaşanıyor, sanki her şey hani her şey olmasa da hayatımın bir bölümü güzelleşebilirmiş gibi hissediyorum. Korkularım saklanıyor varlığından habersiz olduğum bir karanlığa. Elbette o saklandıkları yerden gelen tıslama seslerini işitebiliyorum ancak önemsemiyorum. Aptallığın ve umudun kesiştiği bu çıkmaz sokakta uzun uzun seninle takılmayı o kadar çok isterdim ki...Soluğun yüzüme tatlı bir meltem gibi eserken gözlerinde kaybolmayı nasıl da... 

Genellikle karamsar düşünceler mezarlığında, mevsimsizce açan bu hayal çiçeklerini koklayarak uyuyabiliyorum. Yorgun bir idam mahkumunun, son sabahına kavuşmak için erkenden uyuması gibi bir çaba benimki de işte. O soğuk duvara yaslanıp uyumanın, ölüme bu kadar yakınken nasıl böylesine canlı hissettirdiği gerçeği ne kadar olasılıksız gözüküyor değil mi? Hani bazen komik bir şeyler söylüyorum da ikimiz de ân içinde kaybolup gülüyoruz ya işte neredeyse ikiz kardeş gibi yakın benim için bu duygular. İçin için ağlamak geçerken gözümün bir kenarından, biliyorken senin nasıl da uzaklaştığını an ve an, gülersek belki daha güzel geçer diyorum zaten geçecek zaman.

Uzak bir ülkeye kaçmayı düşünüyorum bazen. Bunu yapacak gücüm ve cesaretim de yok. Şu anda bile sanki binlerce ince, demir kılıç saplanmış ruhumun çoktan pes etmiş bir şövalye gibi yılgın içkinliğine. Ve ben bu kılıçların arasından sıyrılmaya cesareti olmayan bir köleyim. İmparatoriçeme sonsuz aşkla bağlı bir köle. Ne senin yanına yakıştırabilirim kendimi ne de geceleri kendimi bulduğum zindanda adını sayıklamadan nefes alabilirim.

14 Ağustos 2024 Çarşamba

boşluktan

Kalbimdeki soğuk boşlukta
İsimsiz bir mezar var
Bazı geceler, birileri gelir
Sarı yaprakların hışırtısı
ve Dua yankılarıyla
Bu sahipsiz ölüyü anarlar
Ancak çoğu zaman
Yalnızdır bu mezar
Unutulmuşluktan öte
Hiç var olmamış gibi
Sanki çok sevmiş de
Hiç sevilmemiş gibi
Öylesine ıssız
Öylesine sahipsiz
Devasa harabelerin gölgesinde
Güneşin ufacık bir dokunuşunu bekler gibi

13 Ağustos 2024 Salı

Zarafet

Karanlık ve çıplak bir şehirde
Elinde solmuş bir demet çiçekle
Yürüyordu sessizce

Gözyaşlarının hazin gölgeleri
Dağılmıştı kırmızı elbisesine
Paramparça bulut desenleri
Sadece bir başlıktı hayat hikayesinde

Soğuk ve berrak bir nehirde
Saçlarına taktığı beyaz çilelerle
Süzülüyordu sessizce

Hiç beklemediği, ama hep istediği
O güzel günlerin hayaliyle
Yanıp tutuşurken yalnızlık içinde
Çığlıkları yankılanıyordu titreyen ellerinde

Issız ve karmaşık bir evde
Gözlerine çektiği siyah gecelikle
Uyuyordu sessizce

Hayat ona adil davranmamıştı
O hayata hiç alışamamıştı
Bu sürgünün ne zaman son bulacağı
Ufak bir mezar taşına yazılacaktı


  

5 Ağustos 2024 Pazartesi

Son kez

Gece yarısı olmuş gözlerinde
Uykuya hasret bir bakış var
Yaprak kımıldamayan kalbinde
Kim bilir kaç ilkbahar cansız yatar

Üzerine düşen ağırlığın her zerresinde
Küçük bir kızın hayalleri yaşar 
Sen bir daha yıkılmak istemesen de
Sırtına çoktan saplanmış oklar

Seni anlatırken bulutlar yeryüzüne
Damla damla güzelliğin yağar
Ve ben, kapılıp giderken seline
Sonunda huzur buluyor, ruhumdaki girdaplar


sana bakıyorum

yine toplamışsın kara bulutları üzerine kaçışacak hepsi aslında bir savursan eteğini yine biriktirmeye başlamışsın yağmurları gözlerinde kap...