17 Ağustos 2024 Cumartesi

iç dökme

İsteyerek yaşamıyorum bu hayatı. Acı ve kederden başka ne var ki? Yaşadığım her gün ölmüyor mu sanki içimde bir şeyler? Kalbimin arada bir parlamasının sebepleri sonuçsuz kalmıyor mu her zaman? Beynimde yankılanan seslerle mücadele edip duruyorum. 

"Neden böylesin?"
"Umursama"
"Kimse seni sevmiyor, sadece katlanıyorlar.."
"Zararlı bir alışkanlık kategorisine giriyorsun"

Bu seslere yenilmenin kıyısındayken sigara içmek istiyorum. Kanser düşündüğüm son şey. Bunu kendimden başka kimseye anlatamıyorum çünkü beni kendimden başka kimsenin anlamayacağını biliyorum. Tanrıya veya kutsal şeylere inanmıyorum bu sebeple kendi canımı alırsam herhangi bir cezayla karşılaşacağımı da düşünmüyorum. Ancak, aptalca bir huyum var : Umudumu tam olarak kaybedemiyorum. Bir an yaşanıyor, sanki her şey hani her şey olmasa da hayatımın bir bölümü güzelleşebilirmiş gibi hissediyorum. Korkularım saklanıyor varlığından habersiz olduğum bir karanlığa. Elbette o saklandıkları yerden gelen tıslama seslerini işitebiliyorum ancak önemsemiyorum. Aptallığın ve umudun kesiştiği bu çıkmaz sokakta uzun uzun seninle takılmayı o kadar çok isterdim ki...Soluğun yüzüme tatlı bir meltem gibi eserken gözlerinde kaybolmayı nasıl da... 

Genellikle karamsar düşünceler mezarlığında, mevsimsizce açan bu hayal çiçeklerini koklayarak uyuyabiliyorum. Yorgun bir idam mahkumunun, son sabahına kavuşmak için erkenden uyuması gibi bir çaba benimki de işte. O soğuk duvara yaslanıp uyumanın, ölüme bu kadar yakınken nasıl böylesine canlı hissettirdiği gerçeği ne kadar olasılıksız gözüküyor değil mi? Hani bazen komik bir şeyler söylüyorum da ikimiz de ân içinde kaybolup gülüyoruz ya işte neredeyse ikiz kardeş gibi yakın benim için bu duygular. İçin için ağlamak geçerken gözümün bir kenarından, biliyorken senin nasıl da uzaklaştığını an ve an, gülersek belki daha güzel geçer diyorum zaten geçecek zaman.

Uzak bir ülkeye kaçmayı düşünüyorum bazen. Bunu yapacak gücüm ve cesaretim de yok. Şu anda bile sanki binlerce ince, demir kılıç saplanmış ruhumun çoktan pes etmiş bir şövalye gibi yılgın içkinliğine. Ve ben bu kılıçların arasından sıyrılmaya cesareti olmayan bir köleyim. İmparatoriçeme sonsuz aşkla bağlı bir köle. Ne senin yanına yakıştırabilirim kendimi ne de geceleri kendimi bulduğum zindanda adını sayıklamadan nefes alabilirim.

Hiç yorum yok:

sana bakıyorum

yine toplamışsın kara bulutları üzerine kaçışacak hepsi aslında bir savursan eteğini yine biriktirmeye başlamışsın yağmurları gözlerinde kap...