29 Aralık 2016 Perşembe

aramız soğuk olabilir
yine de evi sıcak tutuyorum
sen
ister yağmurdan kaçarken
istersen ömrün biterken gel
bıraktığın günde
bekliyorum

27 Aralık 2016 Salı

devam

beyazlar ilk günkü kadar beyaz
siyahlar kanla kaplı

beyazlar
renklilerle aynı makineye atılmamalı

beyaz kiri daha az gösterir derler
gerçi o başkaydı

25 Aralık 2016 Pazar

düşsel 2

kelimeler acaba
birleşerek mi çoğalır
bölünerek mi?
ya toplumlar ?

cevabını bilip
cevabını vermediğimiz şeyler bunlar

karanlık bir ekrana
elektrik gelmesi mucize değil ki
tanrı kavramına bağlanalım
mucizelere bağlananlardan
daha mı aciziz
yoksa onlar mı daha aziz ?

ölümün pençesindeyiz
kimimizin beyni nasır tutmuş
-anlamasam da nasıl olmuş
anlamıyor neler olduğunu
kimimiz de acı içinde
pençe girmiş ciğerlerini
kapatmaya çalışıyor dumanla
ve daha ne saçma faydasız
aşklarla
acıyı sevmeye başlamışız ama
ikimiz de

gece çabuk geliyor son zamanlarda zaten
doğrusu gündüz daha çabuk bitiyor
biliyorum...biliyorum
merak ettiğim gece geliyorsa ölüm
acele ettiriyor mu bazı şeylere
kahrolsunlar diye

zaten
cevap aramadım hiç
soru sormayı seviyordum
düşünmeni hayal ettiğim
gecelerde

24 Aralık 2016 Cumartesi

düşsel olmaz

sevgili beynim, insanlar seni aldatıyor
bir dost

günlerce aç kalabilirim, tabii ki önce ölmem gerekiyor

yarın günlerden pazar
acaba yağsa şimdi kar
cumartesi olur mu pazar?

köle pazarında para üstü verilirdim gibi hissediyorum bazen
sonra geçiyor
hep geçmez mi zaten

ben susarken iyiydim
konuşmamı siz istediniz
kötü sizsiniz
ben sadece şu anda aklıma gelmeyen bir kelimeyim

insanlar değişiyor
kötülükler gelişiyor
acı hep aynı

yıkılan binalar
ölen insanlar
gülen insanlar
yapılan lüks binalar
aklım almıyor
*
aklıma gelmiyor
*

aramızda geçen konuşmaları hiç hatırlamıyorum artık
aklımda hatıralar
ben bağırıyorum sen ağlıyorsun
üzerimde çizgili gömlek
üzerinde çizgili gömlek
ben ağlıyorum sen kaçıyorsun

kimseye bilerek kötülük yapmayacağımı biliyorsun
ve benden hala baba olmamı bekliyorsun
yanılıyorsun

my immortal
güzeldi 
işe bak
halen daha güzel
daha güzel
ama özel mi? orası işte tam orası 
tartışılır
gelsen de tartışsak

kabuslar yaratacak bir bilinçaltım yok
kabuslar yaşatacak bilincim var
kamyon arkası yazısı gibi oldu
salla zaten okuyan yok..tu

her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır
misal
sigarayı icat eden adam
içkiyi bulan adam
şair adam
misal

neler geçiyor şimdi aklından
bir nokta da sen koysan


17 Aralık 2016 Cumartesi

1 Aralık 2016 Perşembe

1 aralık daha

sevmeye en yakın duyguların
köşesinde bir başıma
demleniyorum, kısık bakışlarla
nerede şimdi deniz
nerede gökyüzü
sen dururken öylece karşımda
nerede sözcükleri biriktirdiğim yıllar
nerede kalbimi gömdüğüm mezar
dururken öylece senden kaçtığım yollar

çoktan kaybedilmiş bir savaşın
orta çağlarında
düşüyorum, sessiz çığlıklarla
nerede şimdi evimiz
nerede çiçekler
ölüme bakarken
hayır ! kollarımı uzatmışken ona
nerede kaybedecek bir şeyi olmayan gençliğim
nerede bizi bekleyen hazan
çırpınırken öylece seni umduğum rüyalar

daha geçmeden gitmiş bir hayatın
yüzüme çarptığı dalgalarda
savruluyorum, mavi kabuslarla
nerede şimdi ayak izlerimiz
nerede su ve toprak
ben yavaş yavaş biterken
kabullenişmişliğin kucağında
nerede hani o içimize attığımız
dumanlı hatıralar

5 Kasım 2016 Cumartesi

eski

eskiden ne güzel zamanlar vardı,
ancak herhalde pek tutulmadı
zamanla da tedavülden kaldırıldı

şimdiki günlerde hep bir ekşilik
hatta bir parça eksiklik
beklemiyoruz bile zamanı
eskiden günlerin bir anlamı vardı
şimdi değişik olan tek şey adları

hikayem

rüzgar esti kalbime
üşüdüm
sarılacak kimse yoktu
seni hatırladım

yağmur yağdı düşlerime
ıslandım
anlatacak kimse yoktu
seni andım

şimşek düştü gençliğime
yaralandım
çağıracak kimsem yoktu
seni sayıkladım

karlar düştü üzerime
dondum kaldım
kurtaracak kimse yoktu
sende saplı kaldım






16 Ekim 2016 Pazar

kesit

kestiğim cümlelerin arasında
bir parça ışık sızardı dışarıya
sana uzanabilecek parlak olmasa da
fark ediliyordu köhne karanlığımda

umut denecek kadar ısıtmazdı içimi 
ancak, 
beni öldürecek kadar küçük de değildi
ömrüme vurulmuş bir kilit gibi
gözlerinin rengi gibi
kaybolmuş bir ilkbahar mevsimi gibi
var olduğunu anladığım gün
hiç bitmeyeceğini öğrendiğim
zerafetle süslü hasretin gibi
bir paçamı yakardı
yaktığı yerden beni fırlatıp
fırtınaya karıştırıp
yine senin önüne 
dizlerinin en diplerine atardı

peki şimdi kessem damarlarımın mavisini
madem karışmışken söz ve gözlerinin rengi
yüzüme fırlayacak kanın tadı, anımsatır mı seni ?
ölümün kesif kokusu ne kadar doldurabilir ki geceyi

ne anlamı var ki
ağır ağır sızarken kan bileklerimden
geceyi dolduran "biz" değilken
sözlerim bitmeden ışıklar sönerken
ne anlamı var 
yokluğunda sürdürülen varlığın beni umursamazken


1 Ekim 2016 Cumartesi

an

sen hafifçe gülümseyip
geçerken yanımdan
benim için hiç geçmedi
hiç bitmedi o an

ne varsa yaşanma ihtimali olan
ne yoksa dert tasadan bize kalan
şimdi cennet içinde cehennem
herşey senin kokunla bezeli bir an

ve bunları ortasında kalan
bir çift umut, yaşlanan
bir damla yaş ağırlaşan
bir güzel söz, saklanan

12 Eylül 2016 Pazartesi

Gece,arka sokağın yalnızlığı bir başka kokuyordu, sokağa adımını veren sevgilinin gözlerideki ayrılığı hemen tanıdım. Kendisi bir zamanlar benim yoldaşım olmaktan çekinmeyen karanlık bir zaman diliminin tadına karışmış ve şu an benden ayrılmak için kelimle seçiminde bulunan kadına rast geldiğim güne kadar görevini layıkıyla yerine getirmişti.
"Anlıyorum," dedim sıkıntımı gizlemeye çalışmadan.
"Hayır...Nasıl?" dedi gözlerini kırpmadan.
Büyütecek bir geleceğimiz olmadığını şimdi ona anlatacak ben miydim? Gülümsedim. Hiç beklenmeyen anda kalbe dokunan sinir uçları gerginleştikçe iç organları parçalar ve dudakların gülümsermişçesine kıvrılmasına neden olur.
"Bir ara eşyalarını alırsın. İyi geceler."
"Peki."
Lafı uzatmamı bekliyorsa da, burnumu çeke çeke yol üstündeki masum taşlara tekme atmamı umuyorsa da benden koptuğu vakit boş bir hevesin azgın kucağına oturduğunu söyleyebilirim. Bu hevesler zaten ilişkimizde hep yatağın baş ucunda duruyordu. Bir zamanlar nida içerisinde sahiplenme eki kazanan kadının ise fark etmediği şey benim fark ettiklerimin fazlalığı olmuştu.
"Keşke," diye geçirdim içimden yarı bilinçsiz halde "Keşke çayı fazla demli sevdiğim için ayrılsaydın benden, hem bir isim vermiş olurduk sevgisizliğe hem de soranlara anlatması kolay olurdu şirretli geçimsizliğimizi."
Bir ağaç dibine kurulup tüm kötülüklerin anasına saygılarımı sunmaya başladım. Sevgim, vücudumdaki alkol seviyesiyle doğru oranda artarken hayal kırıklığı ve nefretin gözlerime kattığı ağırlıklar yavaş yavaş kendini şaraba karıştırma arzusuyla dudaklarıma süzülmeye çalıştı. İşte soruların gelmesi de sorunların yan etkisi olarak tam o anda tezahür etmeye başladı.
Hangi terazi ölçebilir insan duygularını?
Şu anda nasıl bir mesafe ölçütü doğru sonucu verebilir ki sarhoş benliğim ve bencilliğin arasında? İkimizin arasına girebilecek kadar büyük müydü bu dünya?
Hangi dili kullanmalı insan saçmalarken yahut daha kötüsü saçmalığı anlatma derdine kapılmışken.
"Özlemek güzel olacak lan aslında, özledikçe daha geç yaşlanmaz mı insan," dedim gözlerimdeki ihaneti tenimdeki boş vermişliğe silerken yamacıma is gibi sinmiş bir kediye.
Sabah gözlerimi tanımadığım bir odada açıp, istemsizce böbreklerimin alınıp alınmadığını kontrol ederken kedinin bana gülümsediğini hatırladım ve hemen ardından kafama inen darbenin keskin acısını.
                                                                           1

Gözlerimi açtığım odanın ağır vanilya kokusu az kalsın beni tekrar bayıltacaktı ki son bir gayretle doğrulabildim.Uzamaya yüz tutan saçlarımı parmaklarımla aralayıp başımın ağrısının fiziksel yansımasına hafifçe dokunmak ağrıyı arttırmaktan ve kelime dağarcığımda olduğunu dahi bilmediğim küfürlerin ortaya çıkmasından başka bir işe yaramadı. Birkaç dakika sonra algılarımın eski haline dönmeye başladığını düşünürken ve olan biteni anlamaya çalışırken telefonla konuşan bir kadın sesi tarafından tekrar soru işaretli cümlelere ve bol ünlemli hislere kendimi maruz bırakmaya başladım.
"Neredeyim," demek için ağzımı açtığımda sesimin çıkmadığını fark edip ellerimi adeta vanilya kokusuyla yıkarcasına yüzüme sürdüm ve kadının eflatun rengi sesine dikkat kesildim. Heyacanlı fakat tane tane anlattığı olaylar sanırım benimle ilgiliydi, etrafımda benden başka kafasında kocaman bir şişlik olan kimse yoktu nihayetinde.
"Hande, tamam ben salağın önde gideniyim de Allah aşkına o adamın bizim yerimizde ne işi vardı aklım bunu hala almıyor. Evet ya aynı renk aynı tip gömlek vardı, ya kızım saçı bile aynıydı diyorum sana..."

10 Eylül 2016 Cumartesi

üzerime sinen kan ve sigara kokuları başımı döndürmeye başladı. işin komik tarafı tam olarak kaç tane sigara içtiğimi hatırlasam da bugün cehenneme gönderdiğim adamların sayısını bilmiyorum.on kişiden fazla olması lazım, aksi halde üzerimi bu kadar batırmak yavaş yavaş işimin bittiği anlamına gelir.
birini gözünden vurmuştum, üç tanesini kalbinden, önce ayaklarını parçalayıp vücuunun gelişi güzel bölgelerine kurşun yağdırdığım dörtlü grup, sonraki üç kişiyi de kafasından vurmuştum galiba... sadece on bir ceset ve yirmi altı izmarit...
yaşlanıyor muyum acaba?
siren sesleri yaklaşıyor. koşmak istemiyorum.şuraya uzanıp biraz kestirsem sabah gözlerimi morgda mı açarım acaba ? öyle ya buraya gelen polislerin üzerimdeki bunca kana ve çelimsiz vücuduma baktığında görecekleri şey uyuyan değil ölü bir adam olacağına adım gibi eminim.
keşke arabamı o kadara uzağa park etmeseydim...
bu geceki tek pişmanlığım bu.


                                                                       1. Kısım

Takım elbiseli adam üstü başı kan içinde olduğu halde koşmaya başladı. Ne olursa olsun polislerin aptallığına güvenmeyecek kadar aklı başındaydı. Megafondan "etrafınız sarıldı, hemen ellerinizi başınızın üzerine koyun ve dışarı çıkın," anonsu duyulduğunda arabasına ulaşmıştı bile. Derin bir nefes aldı ve evine doğru ağır ağır sürmeye başladı.
 

24 Ağustos 2016 Çarşamba

karşımda duran sensizliğe bakıp iç çektim.baktığım şey boyası dökülmeye yüz tutmuş tavandan başka birşey değildi ve saat daha sabahın yedisiydi.yani işe gitmem gerekliydi. çoktan vaz geçtiğim şeylerin arasına ki yemek yemek de bunların içerisindeydi henüz bilgisayar oyunlarımı eklememiştim. o yüzden gidip para kazanmam lazımdı. bu kadar basit. heyecanımı yıllar önce yıkılan bir binanın altında bırakmıştım. oyunlar ise bu yıkıntıların arasından kırık aynaların yansıttığı gölgeleri zihnimin bir köşesine hapsetmemi sağlayan birer araç haline gelmişti.  
"kaslı vücudunu saran parlak zırhlar içerisinde ejderhalarla savaşan ve güzel kadınları büyücülerin ellerinden çekip aldığı gecelerin sabahında artık rengi solmuş siyah gömleği,dağınık saçları ve sersem bakışlarıyla metrobüs kuyruğunda bekleyen bir adam " ekşi sözlükte ismimin tanımı olabilirdi gayet. 

22 Ağustos 2016 Pazartesi

Vaziyet

Düşün bir, çocuk olmuşsun
Ellerin soğukta, kalbin akdeniz
Zaman umrunda değil, mekan kimsesiz
Keder nedir bilmiyorsun
Düşler icindesin nöbetsiz
Derken bir ses kulaklarında
İnsanlıktan habersiz
Büyüklerin kavga etmiş nedensiz
O yüzden yanmış gecen
Yıkılmış duvarlar üstüne
Paramparça annen baban
Kopmuş tuttugun eller
Köpeklere yem olacak seni seven yürekler
Binemeyeceksin bir daha salıncağa
Çocukken çocuk gibi korkusuzca
Yine seni gösterip ağlayacak spikerler
Olup olacağın ancak ve ancak
Ertesi gün unutulacak bir haber
Düşün bir bunları
Ve bırakmak istediğin yarınları

18 Ağustos 2016 Perşembe

köşebaşı cinayetleri -1 Giriş

yağmurun ıslak merhametine o kadar ihtiyacım var ki şu an. ateşlerin ortasına atıldığımdan beri kaç zaman geçti bilmiyorum ama...artık ne tanrı'dan yardımcı olmasını diliyorum ne de insanların sığ vicdanlarına sığınma acizliğini gösteriyorum. tek istediğim üzerime düşecek birkaç soğuk damla ve peşinden geleceğini bildiğim ölümün kucağına kendimi bırakacak kadar güç.
güç benim hiç sahip olmadığım birşey olduğu için yağmuru bekliyorum.bana imkansızı göstersin diye.
eskiden beri zayıftım, bu zayıflığı size tarif edebieceğimi sanmıyorum. bunun için ancak ne yaşamayı ne de yaşamdan kopmayı beceremeyen birinin gözlerinin içine bakıp orada göreceğiniz şeylere duyacağınız tiksintinin ve ufacık bir acıma duygusunun içinizde açacağı ve zamanla kapanacak bir çukura dalmanızı önerebilirim. şu noktadan sonra okuyacaklarınız da zaten bu çukurun içerisinden gördükleriniz olacağı için isterseniz şimdi yazıyı kapatıp iki dakika sürecek bir zaman kaybının tek saniyelik yasını tutabilirsiniz.
sizi anlıyorum.
anlamak ama anlamlandıramamak konusunda çektiğim sıkıntılar, saçmalıkların günlük hayat içerisindeki değer yargıları ile çıkara dayalı ilişkisi beni daha çocukken tüketmeye başlamıştı.iyi veya kötünün aşık olabildiği ve kaybedenin her zaman bile isteye çoğu zaman ise güle oynaya sığındığı bu aptallık dünyasında güçlü olmanın anlamı neydi?
kazanmak mı? 
neyi?
bana cevap verin güçlü olmak önce değerli şeylere sahip olup sonra da onların değerini sıradanlaştırmaktan başka nedir? 
anlamı neydi? ben anlamını asla çözemedim, ilginçtir insan gücün doğasını anlayıp -biat edip- ona doğru amaçlar edinemezse sonuç olarak güce sahip olamıyor ancak bunun yanında yine aynı insan ve peşi sıra binlerce güçlü "kişi" tek bir elin çekmesiyle zayıflığın en dip noktalarına çekilip bahşedilen sona kadar orada, soğuk ancak yanan farazi ruhların bir parçası olarak kalabiliyor.
işte şu an benim olduğum yer de bu dipsiz hiçliğin odak olmaktan çok uzak noktalarından birisi. 
ama bugün elimdeki 45'lik ve karşımdaki takım elbisesi kanlar içinde oturan adam arasında geçecek son bir konuşma yağmuru yağdıracak.
inanıyorum.

20 Temmuz 2016 Çarşamba

Ich Tu Dir Weh

gecenin en üç saatleri
giden, gitmiş çoktan
artık sırlar bile sıradan
nefesim ve sigaram
tartışıyor uykusuzluktan


28 Haziran 2016 Salı

bir hikaye anlattım
tanımadığım kadınlara
hepsine sen gibi baktım

27 Haziran 2016 Pazartesi

bipolar13123

https://www.youtube.com/watch?v=zLmspcgrYrY

ne istediğimi bilmiyorum
birşey istiyor muyum?
bilmiyorum..
normal hissetmek, belki
öyle ya
eski ben normaldi
biraz aptaldı belki
sessizdi
yalnızca kitap okur
yalnızca gülerdi
belki mutluluktan değil de
mutsuz olmadığı için
veya bu ikisi arasında
dengede kalabildiği için
neden şimdi birdenbire
üçüncü tekil kişi ilan ettim kendimi
o günlere dönmek mümkün olmadığı için mi?
yoksa o beni artık tanıyamadığım için mi?
bazen yalnızca
bir sebep arıyorum yoklukta
bu sebep ya insanlar oluyor
ya kader
ya da sadece
geçip giden saatler...
kötüyüm ve gittikçe
kötüleşiyor geceler
ağlasam belki
susar aklımdaki ölüler
ağlayamıyorum
ölüleri uyandırmak
dokunuyor insanlığıma
sadece susarken
ve hissederken anlıyorum
yaşamaktan bıksam da
ölemiyorum
...
sinirlenemiyorum
sinirlensem üzülecek birisi var
üzülemiyorum
üzülsem ağlayacak birisi var
seviyorum
sevdiğimden tek emin olduğum şey o iken
emin olamadığım şeyleri sevemiyorum
yılları harcadıktan sonra
ne olacak
beni nasıl bulacak diye düşünüyorum
kafamda bir mermi
kafamda bir ayrılık
ruhumda yalnızlık
kalbimde boşluk
nasıl olacak
ben kendimde değilken
kendim ne halde kalacak

elimde değil

elimde değil
kalbim tükenircesine
açlıktan ölürcesine
ciğerlerim sökülürcesine 
seviyorum 

elimde değil
yüzüm hastalıklı
yanıyor dilimin ucu
bir çöplük oldu bedenim
her yerde senden artanlar dolu
bekliyorum

elimde değil işte
yitirdim aklımı üç bin gün önce
her dakikasını sana adadım
her saniyesinde sana yalvardım
her anında seni andım
özlüyorum



153532

bitmesini ben istemedim
kafanda biten bir masala
son noktayı koymaktı işim


giderken müsade istemedim
o kadar kelimenin içerisinden
zaten "gitme" demeyecektin


arkamdan ağla istemedim
ölüp gitmemi görmeyeceksin
pisliğin teki pek tabii olabilirim


seni bir kez daha görmek istemedim
ama sana aşık olmak
bin kez daha üstelik...cezamsa severim

23 Haziran 2016 Perşembe

saçma bir intikam rüyası

adımladım bu gece
tüm kalabalık caddeleri
yağmur yağdı ıslandım
çamurlara sıçradım
ve gülümsedim 
bir çocuk gibi
çocukları sevmezdim halbuki
oturdum yalnız başıma
benden de yalnız gözüken bir banka
yalnızlığımızı paylaştık sigarayla
gözüm ilişti çakıl taşlarına
evcil taş olur muydu acaba?
ceplerime doldurdum onları
uzağa fırlattım sigaramı
zaman yalnıza da geçiyordu
zaten
o da biliyordu
gitmem gerekiyordu
gece bu vakitler oldu mu
sabah olmuyordu
ismimi kazıdım banka
kalktım müsade istemeden
yola düştüm yeniden
bir kadına rast geldim giderken
gülümsüyordu pencereden
gülümsedim, el salladım hatta ona
kaçtı, gitti içeriye 
kapattı perdeleri sıkıca
elim havada kaldı 
hoşçakal dedim usulca
ve gülümsedim
kadını tanır gibi
tanıdıklarım beni sevmezdi halbuki
evin önü beni çağırdı sanki
yandı bir sokak lambası
işte orada, karşımdaydı
kocasının arabası
kocaman bir gülümseme kondurdum arabaya
evcil çakıl taşlarıyla

19 Haziran 2016 Pazar

13 Haziran 2016 Pazartesi

2989

bugün 2989
yarın 2990
saymayı bırakmak lazım aslında
daha fazla uzatmadan

10 Haziran 2016 Cuma

tükendi sözlerim dumanla
karıştı gözlerim boşluğa
bir yanım alıştı yalnızlığa

31 Mayıs 2016 Salı

12 Mayıs 2016 Perşembe

gitmedim mi

bir çift gözüm vardı
baktın da görmedim mi
ufacık bir kalbim vardı
sevdin de sökmedim mi
aklım bi karış havadaydı
yitir dedin de yitirmedim mi
üç günlük ömrüm vardı
istedin de vermedim mi
masamda fotoğrafın vardı
güldün de gülmedim mi
nefesimde ismin vardı
tut dedin de ölmedim mi
aramızda sırat köprüsü vardı
geç dedin de geçmedim mi

saçların dolanmıştı damarlarıma
kes dedin de kesmedim mi
başım düşerken omuzlarına
gör dedin de en güzel düşümü
görmedim mi?

17 Nisan 2016 Pazar

parmaklarım değdi saçlarına
ışıkları kapatsana
korkma
tek dal sigara kadar
zararım dokunmazdı sana

6 Nisan 2016 Çarşamba

bu son

bu son hatıra
son sarılma
son kez dokundum
hayata

bu son kasırga
son kırılma
son kez boğuldum
aşk'a

bu son iltica
son kavuşma
son kez soludum
sınırlarında

bu son damla
son kahkaha
son kez savruldum
ruhuna

bu son kıta
son nokta
son kez kavuştum
yalnızlığa

5 Nisan 2016 Salı

ninni

bak, gülümsedi bir yıldız bize
çiçekler açtı yüzünde
haydi uyu sen de
rüyalar konsun geceye

bak, göz kırptı ay dede
selam söyledi kalbine
haydi uyu sen de
güz düşmesin geceye

bak,uyuduk biz de
ellerin, ellerimizde
haydi uyu sen de
sen sesten korkma diye
nabzın atıyor kalbimizde



30 Mart 2016 Çarşamba

öfke

kırmızı başlıklı kızları
kurban eder olduk kurtlara
el ele tutuşmak haram da
tecavüz farz mı kitabınızda

daha baharı görmeden
yenik düştüler zamana
bir kaldırım köşesinde
vuruldular "adam"larca

nerede yalan
neydi doğrusu
iki heceydi sadece suçu
çocuk yada kadın demeden
katlettiniz masumluğu



27 Mart 2016 Pazar

git ama gitme

bırak peşimi
gideyim
üzdüysem affet
gençtim
sersemdim
sevmiştim

bırak canımı
öleyim
ister dua et
ister şükret
anlamamıştım
korkaktım
aşıktım

bırak ellerimi
yiteyim
falları ve
nasırları süpüreyim
bir elma peşinde
zehire bileneyim


24 Mart 2016 Perşembe

suçlu

nasıl bir bahar bu
gözlerin yine bulutlu
dudakların kupkuru
yalanların huzurlu

hatıra mıydı, hayal mi o renkler
yalan mı söylüyor takvimler
ya eteğindeki çiçekler
onlar da mı bize küstüler

sorun değil, ben yine üstlenirim suçu
adını söyler, yazarım sonumu
beraber ölmek istedik de
bir arada yaşamak zordu

sonra
sen uzaklaşırsın
yeniden bahar gelir ayaklarına
ve ben mutlu olmayı öğrenirim
azıcık ısınmak için
ciğerlerimi yaka yaka







25 Ocak 2016 Pazartesi

23.28

kalemin tükendiği noktadayım
uzaktakilerin, uzak dediği yerde
dervişin dilindeki lokmadayım
oysa varırım...sanırdım gönlüne

dizlerinden çıkan isyandayım
yar için vaz geçilen serde
yersizken suçlanan kuyudayım
sorarım
ne garezi olacak ki peygambere

nefesin değmediği bir candayım
nefessizken de düşülürmüş derde
renkleri solmuş bir odadayım
sev diyorum karşımdaki sevgisize






10 Ocak 2016 Pazar

The Cranberries - Promises

Balığın çirkin tarafından yemeğe başla
Saçlarını örmeye devam ederken, yanında tüm çıplaklığıyla uzanan adama ;
-Neden böylesine mutsuzsun? diye sordu.
-Çok şey anladım, ancak anlatacak kimsem yok.
-Bence her şeyin doğrusunu bildiğini düşünme
-Yanlışların da pek çoğunu tecrübe ettim, boşver.

Kadın boşvermek için bir çaba göstermeyecekti. Güzel bir gece geçirme hedefine ulaşmış, patronu olacak şıllığın üstüne yüklediği sorumlulukları, kısa bir süre için de olsa, zevkin doruklarına ulaştığında göremez olmuştu. Açıkcası barda sohbet ettiği o karamsar adamın yatakta böylesine hünerli olması onu şaşırtmıştı.Bu tip adamlar genellikle hayal güçlerinin peşinden koşar, kendilerinden başka kimseyi de cinsel organlarına yaklaştırmazlardı.

"Çok fazla kadın oldu mu hayatında," diye sordu istemsizce.
"Yeteri kadar." Adam uykusuna geri dönmek istercesine kısa cevaplar vermeye devam ediyordu.
"Görüşmek istersen telefon numaramı komidinin üzerine bırakıyorum," dedi kadın son bir ümitle. Adamla duygusal bir bağ kurmak istemese de birkaç güzel saat daha geçirmeleri için çabalaması gereken kişinin kendisi olduğunu anlamıştı.

sana bakıyorum

yine toplamışsın kara bulutları üzerine kaçışacak hepsi aslında bir savursan eteğini yine biriktirmeye başlamışsın yağmurları gözlerinde kap...